
Türkiye, zengin tarihi ve muhteşem doğal güzellikleri ile dünyaca tanınmış bir ülke olarak, farklı kültürlerin ve medeniyetlerin beşiğidir. Bu kadim topraklar, birçok kültürel ve doğal hazineyi barındırır ve UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan pek çok mekâna ev sahipliği yapar. Türkiye'deki bu miras alanları, kendi tarihini ve güzelliklerini en iyi şekilde yansıtan örneklerdir ve her biri kendi hikâyesini anlatır. Bu miraslar gerek doğal oluşumları gerekse tarihi zenginlikleri ile ziyaretçilerine etkileyici bir deneyim sunarak, bu toprakların geçmişte de canlı ve etkileyici bir kültürel alışveriş merkezi olduğunu da göstermektedir. Her biri farklı bir döneme, kültüre ve medeniyete tanıklık ederken, aynı zamanda bu bölgelerin dünya mirası olarak kabul edilmesine neden olan derin ve anlamlı tarihi bağları da vurgular.
Unesco Dünya Mirası Listesi ve Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi olarak ayrılmış iki farklı liste vardır. Unesco Dünya Mirası Kalıcı Listede Türkiye’den 21 tane kültürel ve tarihi alan mevcuttur. Unesco Dünya Mirası Geçici Listesinde ise Türkiye’den 79 tarihi, doğal ve kültürel yapı girmeyi başarmıştır. Türkiye’de Unesco Dünya Mirası Listesine giren yerleri sizler için bir araya getirdik.
1. İstanbul’un Tarihi Alanları

İstanbul, Asya ve Avrupa'nın birleştiği noktada özel bir konuma sahiptir ve İstanbul’daki tarihi alanlar, bu büyüleyici şehrin bin yıllardır süregelen zengin tarihini gözler önüne serer. Kentin tarih boyunca çeşitli uygarlıkların merkezi olması, İstanbul'un tarihi alanlarını daha da özel kılmaktadır. Bizans'tan Osmanlı'ya kadar pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Camii gibi yapılar bu listedeki eserlerdir. Her biri kendi başına bir sanat ve mühendislik harikası olan bu yapılar, mimari ve kültürel zenginliği ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakır.
Ayasofya, mimari izleriyle Bizans İmparatorluğu'nun parlayan bir yıldızıyken, Topkapı Sarayı Osmanlı İmparatorluğu'nu canlı bir şekilde temsil eder. Sultanahmet Camii ise Mavi Camii olarak da bilinir ve İstanbul'un simgesi haline gelmiştir. Bu tarihi alanlar, sadece turistleri değil, aynı zamanda tarih ve sanat tarihçilerini de kendine çeken bir değere sahiptir.
Unesco Dünya Mirası Listesinde İstanbul dört kısma ayrılmıştır, bunlar;
- Sultanahmet Kentsel Tarihi Sit Alanı: Sultanahmet Camii, Ayasofya Camii, Aya İrini, Küçük Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Hipodrom tarihi alanları Unesco Dünya Mirası listesine 1985 yılında girmiştir.
- Süleymaniye Koruma Alanı: Süleymaniye Camii ve çevresi Unesco Dünya Mirası Listesinde yerini almıştır.
- Zeyrek Koruma Alanı: Zeyrek Camii ve çevresi Unesco tarafından koruma altına alınan bir diğer bölgedir.
- İstanbul Kara Surları: İstanbul’daki Bizans döneminden kalma surlar Unesco Dünya Mirası Listesinde yerini almıştır.
2. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas)

Sivas'ın Divriği ilçesinde yer alan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Selçuklu dönemine ait olan ve taş işçiliğinin en mükemmel örneklerinden biri olarak kabul edilen bir eserdir. Unesco Listesine layık görülen bu yapının kapıları, kubbeleri ve külliyesindeki zengin süslemeler, sanat ve mimarinin harmanlandığı bir başyapıttır. Bu muhteşem yapı, 1228 yılında Mengücekli Beyliği'nin hükümdarı Ahmet Şah tarafından inşa ettirilmiş ve eşi Turan Melek tarafından darüşşifa eklenmiştir. Özellikle taş duvarlar üzerine işlenen geometrik desenler ve bitkisel motifler, ziyaretçilerde derin bir hayranlık uyandırır.
Caminin taç kapısındaki ayrıntılı taş oymalar, anıtsal bir sanat eseri niteliğindedir ve bu ince işçilik, mimarinin zirve noktası olarak değerlendirilir. İç mekânda yer alan mihrap ve minber süslemelerindeki detaylar, dönemin sanat anlayışına ışık tutarken, yapının iç ve dış aydınlatmasına özel önem verilmiştir.
Darüşşifa kısmında yer alan odalar ve avlular, zamanında hastaların tedavi gördüğü alanlar olarak işlev görmüştür. Özellikle akustik mimarisi hem manevi bir dinginlik sağlamakta hem de ibadet edenlerin seslerini çok uzaklara duyurmasına imkân vermektedir. Tüm bu özellikleri Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nı, sadece Sivas'ın değil, tüm Anadolu'nun kültürel mirası açısından eşsiz kılmaktadır. Günümüzde cami ve darüşşifa hem ibadet hem de turistik ziyaretler için kapılarını açmış durumda. Geçmişin izlerini günümüze taşırken, binlerce yıllık bir tarihin parçası olduğunu hissettirmektedir.
3. Hattuşa (Boğazköy) - Hitit Başkenti

Çorum'un sınırları içinde yer alan Hattuşa (Boğazköy) - Hitit Başkenti, Hitit İmparatorluğu'nun kalbinde yer aldığı için tarih severler ve arkeologlar için büyüleyici bir keşif alanıdır. Bu antik şehir, M.Ö. 17. yüzyıldan itibaren Hitit uygarlığının politik ve dini merkezi olarak öne çıkmıştır. Hattuşa’nın topografik özellikleri ve stratejik konumu, krallığın askeri ve politik gücünü pekiştirerek çevre medeniyetler üzerindeki etkisini arttırmıştır. Şehrin dört bir yanını çevreleyen güçlü surlar, zengin bir mimari ustalığın ürünüdür. Devasa şehir kapıları ve tapınaklar, Hitit mimarisinin etkileyici örneklerini sergilerken; saray kompleksi, dönemin ihtişamını ve yönetim sisteminin karmaşıklığını gözler önüne serer.
Alanın dikkate değer bir diğer yönü ise, çarpıcı kaya rölyefleri ve tabletlerle dolu kil kitaplıklarıdır. Bu eserler, Hititlerin günlük yaşamlarına, dini inançlarına ve diplomatik ilişkilerine dair değerli bilgiler sunmaktadır. Özellikle, Boğazköy arşivlerinde bulunan kil tabletler, Hitit yasalarını ve toplumsal düzenlemelerini belgeleyerek dönemin sosyal yapısına ışık tutar. Hattuşa'nın manzarasına hükmeden Yeşil Kule ise, Hitit mimarisinin savunma ve estetik anlayışını simgeler. Bu antik başkentte gerçekleştirilen kazılar, Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılar da açığa çıkarmıştır, böylece Hattuşa'nın tarihi sürekliliği daha da belirgin bir hale gelmiştir. Hattuşa 1985 yılında Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yerini almıştır.
4. Nemrut Dağı (Adıyaman - Kahta)

Adıyaman'da yükselen Nemrut Dağı (Adıyaman - Kahta), hem tarihsel hem de sanatsal açıdan son derece önemli bir mirastır. Kommagene Krallığı'na ait olan devasa heykeller ve mezar odası bu dağın zirvesinde yer alır ve mistik bir atmosfer yaratır. Heykeller, güneşin ilk ışıkları ve batarken ki kırmızı tonda yansıması ile muhteşem bir manzara sunar.
Nemrut Dağı, zengin tarihiyle olduğu kadar, ulaşımın ve ziyaretin zor olduğu bu yüksek zirveleriyle de tanınır. Bu açıdan dağ, yalnızca arkeologlar ve tarihçiler için değil, doğa tutkunları ve macera arayanlar için de cazip bir destinasyondur. Aynı zamanda, seyrek bitki örtüsü ve sarp kayalıkları ile son derece etkileyici bir doğal güzellik sunar. Burada yer alan her bir heykel ve yapı, Kommagene'nin zengin ve çok kültürlü tarihini sembolize eder ve binlerce yıl önceki inanç ve gelenekleri günümüze taşır. Nemrut Dağı 1987 yılında Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yerini almıştır.
5. Xanthos-Letoon (Antalya - Muğla)

Antalya ve Muğla illerini kapsayan Xanthos-Letoon, Likya uygarlığının en önemli iki dini merkezini temsil eder. Bu alan, tarih boyunca Likya halkı için kutsal kabul edilen yerleri barındırmıştır. Xanthos, Likya'nın büyük ve önemli bir başkentiyken, Letoon ise bu uygarlığın dini merkezi olarak hizmet vermiştir. Xanthos'ta yapılan kazılarda, dönemin sosyal ve siyasi yapısını anlamamıza olanak tanıyan önemli epigrafik bulgulara ulaşılmıştır. Bu bölge, aynı zamanda Likya yazıtlarının çözülmesine yardımcı olan en eski bilingüistik taşları da içerir. Letoon Tapınağı, Leto, Artemis ve Apollon’a adanmış olup, buradaki kalıntılar bile bölgenin dini önemini vurgulamaktadır.
Xanthos'taki meşhur kaya mezarları, benzersiz sanat eseri olarak kabul edilir. Bu mezarlar, dönemin önemli şahsiyetlerinin ölümsüzleştirilmesi amacıyla yapılmıştır. Bölge, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer almasında büyük rol oynayan zengin kültürel mirası ve iyi korunmuş durumuyla tarihin ve doğanın uyumunu gözler önüne serer. Arkeolojik kazıların hala sürdüğü bu alanda her buluntu, Likya medeniyeti ve Anadolu'nun geçmişine dair yeni bilgiler sunar.
6. Safranbolu Şehri (Karabük)

Safranbolu Şehri (Karabük), Osmanlı dönemine ait mimari yapıları ve tarihi dokusu ile ünlüdür. Bu şehir, zamanında Karadeniz kıyısındaki şehirler ile iç bölgelerdeki ticaret yolları üzerinde önemli bir durak olarak hizmet vermiştir.
Korunan klasik Türk mimarisi, ahşap konakları ve dar sokaklarıyla zamanda bir yolculuk imkanını sunar ve adeta tarih sayfalarına bir pencere açar. Safranbolu'nun taş döşeli sokaklarında gezinti yaparken, ahşap cumbalı evlerin görkemli cepheleri ve el işçiliği detayları ziyaretçileri büyülemektedir. Geleneksel çarşıları, taş yapılı hanları ve camileri ile bu şehir, Osmanlı dönemi kentsel yaşamına dair zengin bir sunum yapar.
Safranbolu'yu ziyaret edenler, tarih kokan bu atmosferde konaklama fırsatını da yakalayarak, eski zamanların huzurunu iliklerine kadar hissederler. Ayrıca, bölgedeki yerel zanaatkarların ellerinden çıkma el yapımı ürünler, şehrin kültürel zenginliğini gözler önüne serer. Bir UNESCO Dünya Mirası olarak Safranbolu, geçmişin izlerini taşıyan bir kültür ve tarih mozaiğidir.
7. Troya Arkeolojik Alanı (Çanakkale)

Tarihi savaşları ve mitolojik efsaneleri ile bilinen Troya Arkeolojik Alanı (Çanakkale), Homeros'un İlyada Destanı'na konu olmuştur. Truva Atı efsanesiyle, strateji ve kurnazlığın sembolü haline gelen Troya, antik dünyada eşsiz bir konuma sahiptir. Kazılarda ortaya çıkan antik kent kalıntıları, Troya'nın binlerce yıllık geçmişini aydınlatır. Bu alanda yapılan arkeolojik çalışmalar, Troya'nın gerçekliğini ve hikayesini doğrulamış, kalıntıların katmanları, farklı dönemlerde kentin yeniden inşasını ve yıkımını gözler önüne sermiştir.
Ayrıca, Troya'nın jeopolitik önemi, deniz ticareti rotalarının kesişme noktası olması sebebiyle büyük bir çekim merkezi olduğunu kanıtlar niteliktedir. Yüzyıllar boyunca süregelen savaş hikayeleri ve mitler, Troya'nın tarihin en çok merak edilen antik şehirlerinden biri olmasına katkıda bulunmuştur. Ziyaretçiler, bu eski kenti keşfederken, efsanevi savaşların ve dramatik olayların yaşandığı topraklarda yürüyerek, tarihe tanıklık etmenin büyüleyici deneyimini yaşarlar.
8. Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne)

Mimar Sinan'ın ustalık eseri olarak bilinen Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne), Osmanlı mimarisinin zirvesini temsil eder. Bu yapı, yalnızca dönemin mimarlık anlayışını değil, aynı zamanda İslam sanatını ve kültürünü de mükemmel bir şekilde yansıtır. Muhteşem iç dekorasyonu ve geniş kubbesi, sanat ve mühendisliğin bir araya geldiği bu yapıyı büyüleyici kılar. Mimar Sinan'ın “ustalık eserim” dediği bu camii, büyük kubbesi ile dönemin mühendislik harikalarından biri sayılır. Ayrıntılı taş işçiliği ve dikkat çekici hat sanatı ile bezenmiş olan camiinin iç mekânı, ziyaretçilerine huzur ve hayranlık uyandıran bir atmosfer sunar.
Külliye bünyesinde, medrese, darülhadis, şadırvan, darülkurra gibi yapıların yer aldığı kompleks, dini ve eğitim fonksiyonlarını bir arada gerçekleştiren komple bir yapıyı oluşturur. Bu geniş kompleks, Osmanlı şehir mimarisinde ibadet, eğitim ve sosyal yaşamın bir araya geldiği nadide örneklerden biridir. Ustaca tasarlanmış kubbe sistemi, camiinin akustiğini mükemmelleştirirken, gün ışığından en iyi şekilde yararlanmasını da sağlar. Her bir köşesi incelikle işlenmiş olan Selimiye Camii, tarihe tanıklık eden yapısı ile hem estetik hem de tarihî bir miras sunar.
9. Çatalhöyük Neolitik Alanı (Konya)

Konya'da yer alan Çatalhöyük Neolitik Alanı, insanlık tarihinin en eski yerleşim alanlarından biri olarak büyük bir öneme sahiptir. Neolitik döneme ışık tutan bu arkeolojik alan, dönemin sosyal yapısı, tarım uygulamaları ve mimari tarzları hakkında pek çok bilgi sunar. Çatalhöyük'te yapılan kazılar, M.Ö. 7400 ile M.Ö. 6200 yılları arasında gelişen yerleşimlerin detaylı bir resmini çizer. Özgün ev tasarımları, duvar resimleri ve iç mekân düzenlemeleri, o dönemdeki yaşam tarzı hakkında eşsiz ipuçları verir. Yerleşim alanında çapraz iç içe geçmiş yapılar, topluluk yaşamına dair sosyo-kültürel dinamikleri anlamamıza yardımcı olmaktadır. Ayrıca, taş ve kemikten yapılmış aletler, günlük yaşamda kullanılan araç ve gereçleri gözler önüne serer. Çatalhöyük Neolitik Alanı, sadece geçmişi aydınlatmakla kalmaz; aynı zamanda arkeolojik araştırmalar için de yeni kapılar açar. Bu alan, özellikle ev içi dekorasyon, sanat eserleri ve sosyal etkileşim biçimleri açısından birçok keşfi barındırmaktadır. Çeşitli dönemlere ait buluntular, yerleşimin çok kültürlü yapısını ve bu kültürlerin nasıl bir araya geldiğini sergiler.
10. Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir)

Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, farklı kültürel katmanları temsil eden yapıları ile dikkat çeker. Antik çağdan günümüze çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyan bu bölge, tarihi ve kültürel zenginliğiyle ziyaretçileri kendine hayran bırakır. Bu alanda, Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalma yapıların uyumlu bir biçimde bir arada bulunması, Bergama'nın kadim bir uyum noktası olarak önemini vurgular.
Antik Pergamon kenti, ünlü kütüphanesi, Zeus Altarı ve antik tiyatrosu gibi etkileyici yapılarıyla Bergama'nın kalbinde yer alır. Ayrıca, bu zengin tarihsel miras, doğal peyzaj özellikleriyle de birleşerek benzersiz bir görsel şölen sunar. Üstelik Bergama, tıbbın babası olarak bilinen Galenos'un doğduğu yer olmasıyla da tıp tarihi açısından ayrı bir değere sahiptir. Bu bölge, arkeologlar ve tarih meraklıları için adeta bir hazine niteliğindedir ve köklü geçmişiyle kültürel olarak muazzam bir öneme sahiptir. Her yıl birçok turistin akınına uğrayan Bergama, tarihi dokusuyla Türkiye'nin en değerli miras alanlarından biridir. Bergama 2014 yılında Unesco Dünya Mirası Listesi içerisinde yerini almıştır.
11. Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu

Bursa ve Cumalıkızık, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunu ve gelişimini anlatan mimari ve kentsel mirası ile öne çıkar. Bursa, Osmanlı Devleti'nin ilk başkenti olarak tarihi önemi büyük bir şehir olup, köklü geçmişinin izlerini taşır. Şehir, Yeşil Türbe ve Ulu Cami gibi önemli Osmanlı yapıları ile ziyaretçilerine geçmişi iliklerine kadar hissettirecek detaylar sunar. Aynı zamanda, Cumalıkızık Köyü, bozulmamış mimarisi ve dar sokaklarıyla, Osmanlı'nın kırsal yaşantısına dair otantik bir bakış açısı sunmaktadır.
Tarihi çarşıları, bedestenleri ve hanları ile ünlü Bursa, geleneksel esnaf kültürünün korunmuş olduğu nadir şehirlerdendir. Kapalı Çarşı ve Koza Han gibi yapılar, zamana meydan okuyarak ticaret yaşamının canlılığını günümüze taşımaktadır. Yerel lezzetler arasında ise Bursa'nın İskender kebabı ve Kestane Şekeri, damakları şenlendirir. Bursa'nın tarihi sokaklarında gezerken, tarih sayfalarında bir yolculuğa çıkmış gibi hissedeceksiniz. Yaratıcı el sanatları, müzeleri ve etkinlikleriyle Bursa, kültürel bir hazine sunmaktadır.
12. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı

Artuklu dönemine ait olan Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı, Türkiye'nin en önemli tarihi kalelerinden biridir. Bu kale, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve kültürel zenginliklerle dolup taşmıştır. Kalenin sağlam duvarları, birçok saldırıya karşı direnmeyi başarmış ve tarihin çeşitli dönemlerinin izlerini günümüze taşımıştır. Dicle nehri kenarındaki Hevsel Bahçeleri, yalnızca estetik bir güzelliğe sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda tarım ve savunma arasındaki dengeyi temsil eder. Binlerce yıldır tarım yapılan Hevsel Bahçeleri, bölgenin verimliliği ve stratejik önemine katkıda bulunmuştur. Bahçelerde yetiştirilen ürünler, şehir halkının temel gıda kaynağı olup, tarihi beslenme kültürlerine ışık tutar. Ayrıca, bu bölge flora ve fauna çeşitliliği açısından da zengindir ve doğa severler için cazip bir yerdir. Yüzyıllar boyunca korunmuş bu kültürel peyzaj hem yerel halk hem de ziyaretçiler için önemli bir kültürel ve tarihi sembol haline gelmiştir.
13. Efes (İzmir)

Efes (İzmir), antik dünyanın en etkileyici şehirlerinden biridir. Bu antik kent, Roma döneminde Asya'nın başkenti olmuş ve ticaretin kalbinin attığı bir merkez haline gelmiştir. Artemis Tapınağı, antik dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir ve tapınağın kalıntıları, geçmiş medeniyetlerin inanç sistemlerine dair derinlemesine bir anlayış sunar. Celsus Kütüphanesi, oldukça iyi korunmuş yapısıyla zamanının en önemli bilim ve öğrenim merkezlerinden biri olduğunu kanıtlar. Büyük Tiyatro, antik dönem tiyatrosunun en iyi örneklerinden biridir ve on binlerce seyirciye ev sahipliği yapabilmiştir. Ayrıca, bu antik kenti gezenler, mermer kaplı yolları, yaşam alanları ve antik su kemerleri gibi günlük yaşamı yansıtan pek çok yapıyı da keşfetme şansına sahiptir. Efes, tarih ve sanatseverler için oldukça değerli bir varış noktasıdır. Geçtiğimiz yıllarda Efes Antik Kenti ışıklandırılarak gece ziyaretlerine açılmıştır. Efes antik kentini keşfetmek için İzmir otelleri arasından tercih yapabilirsiniz.
14. Ani Arkeolojik Alanı (Kars)

Kars'ta bulunan Ani Arkeolojik Alanı, bir orta çağ şehri olarak inşa edilmiştir ve Ermeni mimarisinin muhteşem örneklerini barındırmaktadır. Ani, dönemin sanatsal ve mimari yeniliğini gözler önüne seren kale ve kiliseleri ile dikkate değerdir. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan bu alan, zengin kültürel geçmişi ve stratejik konumuyla dikkat çekmektedir. Kalıntılar arasında farklı din mensuplarına yönelik ibadethaneler, surlar, saraylar, köprüler ve daha pek çok kültürel ve tarihi zenginlik bulunmuştur. 2016 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine giren Ani Arkeolojik alanı görülmeye değer eşsiz noktalardan biridir.
15. Afrodisias (Aydın)

Aydın'da yer alan Afrodisias, tanrıça Afrodit'e adanmış bir antik kenttir ve bu özelliğiyle antik dönemlerin ruhunu günümüze taşır. Afrodisias, Roma dönemine ait tiyatrosu, etkileyici hamamları, geniş stadyumu ile ünlüdür. Bu yapılar, dönemin mimari ustalığını ve sosyal yaşamını gözler önüne serer. Kent, aynı zamanda heykeltıraşlık merkezi olarak bilinir; burada yapılan heykeller, antik medeniyetin estetik anlayışını yansıtan şaheserlerdendir. Afrodisias'ın mermer ocağından elde edilen taşlar, kentin sanatsal zenginliğine katkıda bulunmuştur. Arkeolojik kazılar, Afrodisias'ın kültürel etkileşimini ve tarihsel önemini derinlemesine anlamamızı sağlar. Bu eşsiz antik kent, zamanda bir yolculuk sunarak ziyaretçilerine büyüleyici bir deneyim yaşatır.
16. Göbeklitepe (Şanlıurfa)

Şanlıurfa'da yer alan Göbeklitepe, bilinen en eski tapınak kompleksidir ve insanlığın tarım öncesi dönemine ışık tutar. Tarihi yaklaşık 12 bin yıl öncesine dayanan bu yapı, araştırmacılar için tarih öncesi dönemin sosyal ve kültürel yaşamına dair derinlemesine bilgiler sunmaktadır. Bu büyüleyici alan, taş sütunları ve üzerlerindeki figüratif kabartmalar sayesinde hem arkeologlar hem de ziyaretçiler için dikkat çekici bir keşif alanı olarak öne çıkmaktadır. Sütunlar üzerinde yer alan önemli kabartmalar, çeşitli hayvan figürleri ve soyut simgelerle şekillendirilmiştir. Bu süslemeler, o dönemin insanlarının dünyayı anlama biçimlerine ve inanç sistemlerine dair değerli ipuçları sağlamaktadır. Göbeklitepe, yalnızca muhteşem antik yapılarıyla değil, aynı zamanda tarihin derinliklerinde insan topluluklarının nasıl örgütlendiği ve manevi yaşamlarının nasıl şekillendiğine dair eşsiz bir pencere açar. Her bir detay, ziyaretçilerine insanlık tarihindeki bu dönemin şaşırtıcı derecede karmaşık ve derinlikli yapısını hissettirir ve sindirilecek çok şey olduğunu gösterir. Göbeklitepe 2018 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine girmiştir. Göbeklitepe'yi keşfetmeye hazırsanız Gap turları arasından tercih yapabilirsiniz.
17. Arslantepe Höyüğü (Malatya)

Arslantepe Höyüğü, ilk devlet sistemlerinin ortaya çıktığı yerlerden biridir. Bu höyükte gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, yerleşim alanında yaşamış toplulukların sosyal ve politik yapıları hakkında değerli bilgiler sunmaktadır. Özellikle, kazılarda ortaya çıkan yönetim binaları, güç ve otoritenin nasıl organize edildiğine dair ipuçları verirken, maden işlemeleri ise dönemin teknolojik gelişmişlik düzeyini gözler önüne sermektedir. Ayrıca, Arslantepe'nin kültürel katmanları, bölgenin tarih öncesi ile tarih sonrası döneme geçişini anlamamıza olanak tanır. Buradaki kazı çalışmalarının, Anadolu'nun geçmişine dair daha derin bir kavrayış geliştirilmesine önemli katkılar sağladığı bilinmektedir. Bu nedenle Arslantepe, sadece Türkiye için değil, dünya arkeolojisi için de büyük bir öneme sahiptir ve bu alandaki çalışmalar tüm hızıyla devam etmektedir.
18. Gordion (Ankara)

Gordion, Frigya'nın antik başkentidir ve efsanevi Kral Midas'ın yurdu olarak bilinir. Tarihin derinliklerinden günümüze kadar uzanan bu büyüleyici alan, arkeolojik kazılarla gün yüzüne çıkan hazineleri ile dikkat çeker. Frigya uygarlığının zengin kültürel mirasını gözler önüne seren Gordion, anıtsal tümülüsleriyle de ünlüdür. Özellikle, fiske taş duvarları ve antik kalıntıları sayesinde bölgenin tarihi dokusu korunmuştur. Kazılar sırasında ortaya çıkarılan eserler, dönemin sosyo-kültürel yapısını aydınlatırken, Gordion'un ticaret ve sanat merkezlerinden biri olduğu da anlaşılmaktadır. Gordion'da bulunan yapılar ve kalıntılar, sadece Frigya döneminin değil, aynı zamanda sonraki medeniyetlerin de izlerini taşımaktadır. Ziyaretçilerine, adeta zaman içinde bir yolculuk yapma imkânı sunan Gordion, Frig kültürünün yanı sıra antik ticaretin ve sosyal yaşamın da inceliklerini gözler önüne sermektedir.
19. Anadolu’nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Hipostil Camiileri

Özellikle, Anadolu’nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Hipostil Camiileri, geleneksel Türk mimarisinin sadeliğini ve zarafetini temsil eder. Bu camiler, sadece dini bir önem taşımaz, aynı zamanda kültürel hafızanın medeni bir yapı taşı olarak varlığını sürdürür. Ahşap direklerle desteklenen bu yapılar, zamanın ötesine geçerek yüzyıllar boyunca ayakta kalmayı başarmışlardır. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan miras alanı bileşenleri arasında; Afyon Ulu Camii (Afyon), Sivrihisar Ulu Camii (Eskişehir), Ahi Şerefettin Camii (Ankara), Eşrefoğlu Camii (Konya) ve Mahmut Bey Camii (Kastamonu) bulunmaktadır. Bu camiler, iyi korunmuş olmaları sayesinde zengin ahşap işçiliğini, mukarnaslı sütun başlıklarını ve kalem işi bezemeli kirişlerini günümüze kadar taşıyabilmiştir. Her biri; kullanılan malzemeler, süsleme detayları ve mimari üsluplarıyla İslam mimarlığının farklı dönemlerdeki estetik ve teknik yaklaşımlarını yansıtan değerli örneklerdir.
20. Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir)
Göreme Milli Parkı ve Kapadokya, doğanın tarih ve coğrafyayla buluştuğu harika bir bölgedir. Bölge, peribacaları, yer altı şehirleri ve kayalara oyulmuş kiliseleriyle mistik bir atmosfere sahiptir ve her bir köşesinde ziyaretçilerine farklı bir keşif sunar. Peribacaları, binlerce yıl süren erozyon süreçleriyle ortaya çıkan benzersiz doğal oluşumlardır ve Kapadokya'nın en simgesel yapıları arasında yer alır. Bu coğrafya, geçmişte birçok medeniyet için bir sığınak görevi görmüş, yer altı şehirlerinin karmaşık tünelleri ise bu zengin tarihin sessiz tanıkları olmuştur.
Kayalara oyulmuş kiliselerin freskleri, Kapadokya'nın dini ve kültürel yaşamına dair değerli ipuçları verir. Tarih boyunca Hristiyanlar için önemli bir ibadet ve inziva yeri olan bu kiliseler, bölgenin tarihi önemini daha da artırır. Göreme Milli Parkı sadece doğaseverler için değil, tarihe meraklı gezginler için de eşsiz bir destinasyondur. Bölgede yürüyüş yaparak veya balon turları ile gökyüzünden manzaranın tadını çıkararak ziyaretçiler, Kapadokya'nın büyüleyici atmosferini bir bütün olarak deneyimleyebilir. Eşsiz deneyim için Kapadokya otelleri arasından tercih yapabilirsiniz.
21. Pamukkale-Hierapolis (Denizli)

Pamukkale-Hierapolis, doğanın ve tarihin muhteşem bir sentezi olarak, beyaz traverten teraslar ve antik Roma kentinden oluşan eşsiz bir manzara sunar. Pamukkale'nin termal sularının oluşturduğu bu doğa harikası teraslar hem şifa kaynağı olarak kullanılmış hem de göz alıcı güzelliği ile dikkat çekmiştir. Hierapolis ise, tarihi yapıların ihtişamıyla dolu bir Roma kentidir ve buradaki antik havuzlarda, geçmişin izlerine tanıklık eden taşlar arasında yüzmek mümkün hale gelir. Tiyatrosu ve sahne yapıları, Roma kültürünün sanatsal zenginliklerini günümüze taşır ve ziyaretçileri büyüleyici bir tarihi yolculuğa çıkarır. Hierapolis'te, geniş nekropol alanı ve termal kaynaklarının etrafındaki antik kalıntılar da keşfetmeye değer önemli yerler arasındadır. Bu benzersiz alan, tarih ve doğanın iç içe geçtiği bir atmosfere sahiptir ve her yıl binlerce ziyaretçiyi kendine çekmektedir. Unesco Dünya Mirası Listesine 1988 yılında girmiştir.