
Birçoğumuz yoğun çalışma hayatı nedeniyle uzun tatiller yapmaya vakit ayıramıyoruz; ofiste geçen her günümüzde çalışmalarımızın mükafatı olacak o güzel ve tatmin edici izin günlerini düşlüyor ve hayalini kurduğumuz bu kaçamakların kısıtlı zamanda nasıl gerçekleşeceğini planlarken kayboluyoruz. Ne var ki kimi zaman uzun tatiller yoğun çalışan ve kısıtlı zamana sahip olan kurumsal insanlar için bir hayale dönüşüyor ve belki de yılda bir gerçekleştirdiğimiz o “büyük” tatile ulaşabilmek için aylarca beklemek imkansız hale gelebiliyor. Neyse ki, son yıllarda oldukça popülerleşen ve bu alışkanlığı kırmaya niyetlenmiş bir anlayışla bu tatil açlığımızı doyurabilecek yeni bir moda karşımızda; tüm kurumsal gezginlerin gözdesi “Long Weekend”, zamanı az ve kıymetli olan herkes için yepyeni bir pencere açmakla kalmıyor, aynı zamanda belki de yakın zamanların en popüler tatil anlayışı haline gelmeye başlıyor.
“Long Weekend”, Türkçe karşılığıyla basitçe “Uzun Haftasonu” yani hafta sonunun genişletilerek kısa tatil kaçamaklarının yapıldığı bir seyahate verilen genel bir tabir. Burada amaç zamanı en efektif, verimli ve ekonomik kullanmak; özellikle zaman kısıtı bulunan ve hızla hareket etmek isteyen gezginlerin tercih edebileceği güzel bir fikir. Az zamanda çok yer görebilmek için doğru planlama gerektiren bir Long Weekend’i bütçenize uygun olacak şekilde farklı alternatifler halinde, oldukça ekonomik ve heyacan verici geçirebilirsiniz.
Türkiye’de de oldukça popüler hale gelen bu kısa kaçamak tatilleri kolay ulaşılabilen yurtiçi destinasyonlarında gitgide popülerleşirken, halen kısa yurtdışı planlamaları da yapmak mümkün. “Türkiye’yi yeterince gezdim, bir hafta sonumu da yurtdışında geçirmek istiyorum” diyenlerdenseniz, size ülkemizden kolayca ulaşabileceğiniz kısa ama bir o kadar da güzelliklerle dolu pratik bir yurtdışı rotasından bahsedeceğim!
Komşu ülkelerimizin en gözdelerinden Yunanistan, özellikle ısınan havalarda biz Türklerin vazgeçilmez destinasyonlarından biri; üstelik On İki Adalar gibi pek çok güzel noktaya Türkiye’den kolayca ulaşım sağlanabilmekte. Bu sebeple Yunan Adalarını gezmek isteyen “Long Weekend”cilerin sevebileceği şahane bir rota ile karşınızdayım: Dört günde dört Yunan adası!
Türkiye’den Yunan Adalarının çeşitli noktalarına seferler düzenlenmekte: Bodrum, Ayvalık, Kuşadası başta olmak üzere komşumuz Yunanistan’ın dillere destan adalarından pek çoğunu kısa zamanda keşfetmeniz oldukça mümkün. Ancak güzel ve verimli bir rota yaratmak istiyorsanız gezeceğiniz adaları uzaklıklarına, sefer saatlerine ve ilgi alanlarınıza göre iyi planlamanız büyük önem arz ediyor. Şimdi bahsedeceğim rota ise benim yıllarca severek ve büyük kolaylıkla izlediğim, güzelliklerle dolu Samos-Patmos-Lipsi-Leros rotası. Rotamın ilk durağı Türkiye’ye en yakın Yunan Adası olan Samos.
PİSAGOR’UN MEMLEKETİ SAMOS
Kuşadası’ndan her sabah kalkan feribotlar ile Samos’un Vathy şehrine ulaşabilirsiniz, Vathy Samos’un önemli merkez yerleşimlerinden biri, burada turistik kafe ve dükkanlara göz atabilir ve tarihi dokunun keyfini çıkarabilirsiniz; benim tavsiyem ise Vathy’e vardığınızda bir taksiye veya merkezden kalkan otobüslere atlayıp 15 dakika mesafede bulunan inanılmaz güzellikte bir deniz kasabası olan Kokkari’ye giderek kasabanın sahili boyunca sıralanan şirin kafelerinden birinde, zümrüt yeşili renkteki denizin kenarında butik kafelerde özenle hazırlanmış bir kahvaltı keyfi yapabilirsiniz. Bunlardan biri olan Wave Cafe benim favorilerimden.
Kahvenizi içtikten sonra yürüyüş mesafesinde bulunan Lemonaki Beach’te tüm gün zümrüt rengi denizin ve güneşin tadını çıkarabilir, çok çeşitli içecek ve yiyecek alternatiflerinden seçerek tatilinizin ilk gününün tadını çıkarabilirsiniz. Eğer biraz daha uzun yolu göze alabilirseniz, araba ile 20 dakikada ulaşabileceğiniz Livadaki Beach Bar’a gidip güzel müzik, içki ve yemekler eşliğinde tüm gün turkuaz rengi denizin tadını çıkarabilirsiniz. Samos’ta deniz ve sahiller olağanüstü güzellikte olduğundan, bu fırsatı kaçırmamanızı öneririm.
Birinci günün konaklamasını Antik Samos’un üzerinde kurulu ve birçok yat ve yelkenli teknenin limanında demirlediği, gece hayatının en hareketli olduğu yer olan Phytagorıon’da yapın; burası aynı zamanda Pisagor’un memleketi. Arkeolojiye merakı olanlar Pythagoras heykeli, Likourgos Kalesi, Metomorphosis Kilisesi, Ephpalinos Tüneli ve Spiliani Kilisesi’nin mağara içindeki şapelini ziyaret edebilirler, alışverişi tercih edenler kasabanın merkezindeki şirin alışveriş caddesinde vakit geçirip alışveriş yapabilirler. Akşam yemeği için bolca restoran seçeneği olan Phytagorian’da özellikle ballı susamlı feta peynirini ve yemekten sonra servis edilen ünlü tatlı Samos şarabı olan “Vın Doux” yu mutlaka denemenizi öneririm.
TARİHİNE DOYAMAYACAĞINIZ BİR ADA: PATMOS
Ertesi sabah Phyagorian’dan kalkan feribot ile, İncil’in vahiyler kısmının yazıldığı ve On İki Adalar’ın bana kalırsa en güzeli olan Patmos rotamızın ikinci durağı. Patmos’ta denize girmek yerine, adanın tepesinde yer alan “Chora” bölgesini gezmek çok daha akıllıca bir seçenek olacaktır. Adanın eski şehir merkezinin 12.yy’dan kalma Ortadoks Kilisesi Saint Jhon manastırını çevreleyen Bizans kalesini, UNESCO dünya mirası listesinde olan aziz Yuhanna manastırı ve dört İncil’den birinin vahiyler kısmının yazıldığı Kıyamet Mağarası’nı ziyaret edebilir; panjurları turkuaz, zeytin yeşili gibi pastel renklerle boyalı beyaz evlerin bulunduğu dar sokaklarda gezebilirsiniz. Patmos, On İki Adalar’ın en büyük adalarından biri. Eşsiz manzaraları ve tarihi ile tanınan ve Hristiyanların Hac merkezlerinden biri olan bu gösterişli adayı bir günde turlayabilmek için toplu taşıma olmazsa olmaz. Neyse ki yoğun turizm olanaklarından biri olan gelişmiş otobüs, shuttle ve araç kiralama opsiyonları işinizi oldukça kolaylaştıracak. Chora bölgesine sahilden kalkan otobüsler aracılığıyla birkaç Euro’ya çıkarak, tüm turistik gezinizi tamamladıktan sonra güzel çam ormanları arasından sahile süzülen yoldan yürüyerek limana geri dönebilirsiniz. Chora bölgesi şahane bir şekilde planlanmış ve adeta Ortaçağ’dan beri kanlı canlı yaşıyormuş gibi bir his vermekte; dar sokaklar ufak ufak meydanlara çıkıyor ve buralarda yer alan ufak kafelere oturarak yaz sıcaklarında serinlemek için birebir olan bir Espresso Frappe veya Yunanistan’ın meşhur birası Mhytos’tan dilediğiniz kadar içebilirsiniz. Gezerken acıktığınızda ise benim çok sevdiğim, manzarasını izlemeye ve burada fotoğraf çekmeye doyamayacağınız bir restoran olan Jimmy’nin Balkonu’nda Ouzo eşliğlnde lezzetli Yunan mezelerinin tadına bakabilirsiniz.
“Denize girmeden olmaz” diyenlerdenseniz, otobüs ile ulaşımı olan meşhur “Petra” koyunu ziyaret edebilirsiniz. Patmos’ta, gece hayatının hareketli olduğu ve birbirinden güzel butik mağazaların bulunduğu “Scala” bölgesinde konaklamanızı öneririm.
Not: Gece tatlı krizi tutanlar Patmos’ta çok popüler olan bir waffle çeşidi, Wafflaki’den tatmayı ihmal etmesin!
KEYİFLİ, LEZZETLİ, SAKİN… SONRAKİ ADAMIZ LİPSİ
Patmos Dodekanlar’ın (On İki Adalar bu şekilde adlandırılıyor) merkez adası olduğu için diğer tüm adalara sıklıkla sefer düzenlenmekte, bu yüzden planınıza en uygun seferi seçerek bir sonraki adanıza geçiş sağlayabilirsiniz, benim rotamın sıradaki adası ise miskinliğin ve keyfin adası Lipsi; yelkencilerin gizli cenneti olan Lipsi çok turist trafiği olmayan, sessiz, sakin ve güzel sahilleri olan şirin bir ada. Bir rivayete göre, buraya gelen çoğu İtalyan ve İngiliz turistler, adada tanıştığı yerli erkeklere âşık olup burada kalmış bu sebeple adı “Aşıklar Adası” olarak da biliniyor.
Konaklamanızı limana yakın ve sahili boyunca yer alan, genellikle adanın yerel insanlarının evlerinin bir parçası olan şirin Lipsi otellerinde yapabilirsiniz, öyle ki zaten bu ufak adada pek azlar! Böylece limanın yanındaki küçük plaja yürüyerek ulaşabilirsiniz, üstelik her Yunan adasında olduğu gibi kumsallar tamamen halka açık, tertemiz ve sakin.
Konaklamanızı limana yakın ve sahili boyunca yer alan, genellikle adanın yerel insanlarının evlerinin bir parçası olan şirin Lipsi otellerinde yapabilirsiniz, öyle ki zaten bu ufak adada pek azlar! Böylece limanın yanındaki küçük plaja yürüyerek ulaşabilirsiniz, üstelik her Yunan adasında olduğu gibi kumsallar tamamen halka açık, tertemiz ve sakin.
Limanın köşesinde, masaları yol üstünde bir taverna olan “Stis Vasos tou Aspraki” Lipsi’nin en gözde mekanlarından. Burada Frantzeskos Ouzo eşliğinde mutlaka ızgara Ahtapot yemelisiniz. Ayrıca Kefalotiri peyniri, istridye kabuğu içerisinde servis edilen deniz mahsüllü risotto nun tadına doyamayacaksınız ve sadece bu mekan için tekrar Lipsi’ye gitmek isteyeceksiniz.
DENİZİN VE PANORAMİK GÜZELLİĞİN ADASI: LEROS
Son durağımız olan Leros’a varır varmaz, ilk adım atacağınız liman Agia Marina’da, belki de Yunan adalarının en lezzetli ürünlerini tadabileceğiniz “To Paradosiako” (anlamı geleneksel) pastanesinde deniz kenarında güzel bir kahvaltı edebilirsiniz. Sonrasında adanın doğusunda yer alan, çoğunlukla Türkiye’den gelen yat ve teknelerin de tercih ettiği küçük bir balıkçı koyu Panteli’ye gidip, Castelo Beach’te temiz, masmavi renkli denizin ve güneşin tadını çıkarabilirsiniz. Öğle yemeği için kısa bir mola verip “Tavern Pirofani” de deniz mahsullerinden oluşan mezelerin tadına bakmanızı öneririm. Dilerseniz denizde vakit geçirmek yerine biraz dolaşıp etrafı keşfedebilirsiniz, Panteli’den yürüyüş mesafesinde olan Platonos’a gidip 10.yy’da inşaa edilmiş olan Leros kalesini ziyaret edebilir, Ege Denizi ve Leros adasının şahane fotoğraflarını çekebilirsiniz. Dinlenmek için kasabanın meydanında Mrs. Rose kafede bir kahve molası verdikten sonra, konaklamak için önereceğim Elefteria Hotel’de Lipsi’nin meşhur kale manzaralı bir odada kalabilirsiniz.
Akşam yemeği için tavsiye edeceğim restoran Agia Marina’da “Mylos”. Burada diğer hiçbir Yunan Adası’nda rastlamadığım şahane bir lezzet olan Ahtapot Carpaccio’yu mutlaka denemenizi isterim. Bu meze, geleneksel ahtapot lezzetlerine bir İtalyan dokunuşu yaparak Leros’taki İtalyan esintisini bir kez daha hissetmenizi sağlıyor. Harika bir uyum!
Ertesi sabah rotamızı tamamlamak ve Türkiye’ye geri dönmek için Leros Agia Marina limanından kalkan feribot ile Bodrum Turgutreis’e geçebilirsiniz. Her gün birbirinden güzel birer Yunan Adası’nı ziyaret ettiğiniz bu hızlı ama bir o kadar keyifli rotanın ardından, dört gecelik tatilinizi hayal etmek yerine gerçekleştirmiş olmanın verdiği mutlulukla yeni yayınlayacağım “dört günde dört ada” dizisinin ikinci yazısını bir sonraki tatiliniz için okumaya koyulabilirsiniz!
-Shopaholic Traveler-
Instagram: @shopacholictraveler
Fotoğraflar: Shopaholic Traveler