EFSANELERİYLE TERK EDİLMİŞ BİR KÖY: LÜBBEY

Köyler her zamanki samimiliği, doğallığı ve misafirperverliğiyle karşılar bizi. On yıllardır kentlere göç ederek birçoğumuzun vazgeçmek zorunda kaldığı köyler asla darılmaz tüm içtenliğiyle kucaklar her zaman misafirlerini. Ne de olsa doğa ananın parçasıdır köyler. Şimdi yolculuğumuz sakinleri onu terk etmek zorunda kalsa da kendine özgü atmosferi ile şanını dillerde dolaştırmayı başaran bir köy, Lübbey.

Hakkındaki efsaneleri ve terk edilmişliğine rağmen bir o kadar çekici olan bir köy burası. Bizi kalabalıklardan uzaklaştıracak, manzarası ve özgün mimarisi ile yaşamı sorgulatırken fotoğrafçılık marifetlerimizi geliştirecek eşsiz bir yer. Şimdi sizi terk edilmiş bir köye, Lübbey’e götürüyorum.

İzmir’in uzak ilçelerinden, Anadolu’nun direnişinde önemli rol oynamış efelerin memleketi Ödemiş’e bağlı, Rahmanlar vadisindeki bir sırta gizlenmiş olan bu köyü yoldan geçerken dikkatli bakmazsanız görmek pek mümkün değil (fotoğraf:2). Hakkındaki efsaneleri gerçeğe çıkaracak duruşuyla niçin terk edildiğine dair içinizde kabaran heyecan köye gittiğinizde artacak. Köy hakkındaki efsaneleri düşününce bu anlatılanların gerçeklik payı ne diye düşünmekten kendinizi alamayacaksınız.

Gelelim efsanelere

köyün doğa ile olan uyumlu mimarisi ve minaresiz camisi sebebiyle sahip olduğu kamuflaj uzaktan kolaylıkla seçilmesini engellediği için geçmişte yöredeki Zeybek-Efe çetelerinin sığınak olarak kullandıkları bir köy olarak rivayet edilmekte. Köyü ziyaret ettiğinizde göreceğiniz dar sokaklar, evlerin altındaki gizli geçitler ve minaresiz cami bu efsanelerin hakikat payı var mı diye sizi düşündürecektir.  Bir diğer yönden köyün günümüzde son kalan 5 sakiniyle terkedilmiş yapısı bazı korku filmlerine set olmasına neden olmuş. Bu korku filmlerini ise sosyal medyada yapılan asparagas “reality” korku serileri takip edince köy hakkında gerçek dışı bilgiler hızla yayılmaya başlamış.

Köyün günümüzdeki kahramanı Mehmet abi

Elbette sosyal medya platformları için yapılan videoların gerçeklik payı yok ancak köyün terk edilmekte oluşu ve köyün bir avuç sakini bu youtube efsaneleriyle nasıl başa çıkacaklarını düşünürken kahveci Mehmet Abi köyün kurtarıcısı olmuş. Anlatılanların gerçek olmadığını kanıtlamak için köy adına sosyal medya hesabı açarak, paylaşımlar yapmaya başlayan ve bu çabayla köyün kötü bir üne sahip olmasını engelleyen Mehmet Güler köyün sahip olduğu özgün özelliklerinin de keşfedilmesini sağlamış. Böylece birkaç fotoğrafçı köyün sosyal medyadaki amatör fotoğraflarda bile ne kadar iyi çıktığını fark edince fotoğraf tutkunlarını kendine çekmeyi başarmış. Zaman içerisinde sosyal medyada ününü artıran köyden haberdar olan insanlarla birlikte köy ve Lübbey kahvehanesinin ziyaretçisi artmaya başlamış. Ziyaretçi sayısının artışı terk edilmiş köyü idari mercilerce de fark edilmesi ve korunma altına alınması çalışmalarının başlamasını sağlamış. 44 Bina ve Cami yapısı koruma altına alınırken köyün ve sahip olduğu kültürel mirasın korunmasının bence en önemli kahramanı Lübbey köy kahvehanesinin sahibi Mehmet Güler. Mehmet abi asparagas hikayelere kızıp köyünün adının karalanmasına engel olmak için başlattığı sosyal medya hareketinde köyün geleceğe kazandırılmasını sağladı.

Köyün doğayla harikulade bir uyum içerisindeki mimari yapısı müthiş bir kamuflajla (F-4) vadideki sırta efelerin pusuya yatışı gibi uzanmasını sağlamış. Köyün çevredeki kayaçlardan olan kayrak taşından yapılmış evleri ve bu evleri birbirine bağlayan gizli alt geçitleriyle, hiçbir taşıtın girmesine imkân tanımayan dar sokakları köyün doğal kamuflajıyla birleşince köy efsanelerini dilden dile dolaştırırken minaresiz camisi bu efsanelerin inandırıcılığını artırarak hakkındaki meraklıları kendisine çekmeye başlamış.

Efsanelerin diğer yüzü Lübbey’in gerçek hikâyesi

“Efelerin efsaneleri” adı üstünde “efsane” gerçeklik derecesi tartışılır olan hikâyeler olsa da bu efsanelerin neden ortaya çıktığı ve neden “efsane” olarak anlatıldığının sebeplerinden de bahsetmeliyim.

Köyü ziyaret ettiğinizde göreceğiniz dar sokaklarının nedeni o dönemde taşıt aracı olarak ancak at ve eşek kullanılıyor olması. Yani bizimkiler gibi geniş bulvarlara, beton yollara ihtiyaç duymuyorlardı. Daha sade ve basit alanlar yeterliydi köyün sakinlerine bir de zaten yamaçtaki bir sırta yerleşen köyün sahip olduğu alanı en optimal şekilde kullanması gerekir. Köylünün gözünün tok ve sahip olduğunu paylaşmayı seven insanlar olduğunu kanıtlayan evlerin yamaçtaki diziliş şekli beni gerçekten etkiledi. Ne de olsa bugün şehirlerimizde manzara savaşları veriyoruz ama Lübbey’in eski sakinleri bu manzaradan hepsi faydalanabilecek şekilde inşa etmiş evlerini.  Evlerin birbirinin sırtına dayanarak taş ve ahşaptan yapılmış olması elde olanı kullanma mantalitesinden gelmekte. Yöredeki doğal kaynaklardan faydalanılarak ve engebeli arazideki kod farkına uygun olarak her evin güneşi ve manzarayı eşit görürken mahremiyetini de koruması için köyün sakinleri taraçalara evlerini inşa etmişler. Yani bizim tersimize geçmişte insanlar doğayla birlikte yaşamayı gayet iyi başarırken evlerinin birbirinin görüşünü kesmemesi için günümüzde olmayan yaşam alanına duydukları saygının ne kadar yüksek olduğunu bize göstermekteler.

Peki, her şeye mantıklı bir açıklama yapılmış da evlerin altındaki geçitleri nasıl açıklayacaksınız dediğinizi duyar gibiyim. Bozdağların yamacında, eğimli bir sırtta kurulan köyün sahip olduğu coğrafi şartlar sakinlerinin geçimini ancak hayvancılıkla sağlamalarına imkân vermesi ile ilişkili. Sırttaki bu köyde hayvancılık faaliyeti evlerin alışılagelmişin dışında mimari bir özelliğe sahip olmasını sağlamış. Kod farkından dolayı evlerin en alt katları ahır olarak kullanılırken bu evlerden çobanlar her gün hayvanları ahırlardan toplayarak otlatmaya çıkarır ve aynı güzergâhtan geri dönerek hayvanları sahiplerine kolayca teslim ederlermiş. Bu geçitler aslında hayvancılık faaliyetlerinde köyün topoğrafya koşullarının etkisiyle oluşturulmuş kolaylaştırıcı bir yöntem.

 

 

 

 

 

 

 

Gelelim köyün en özgün kamu mekânı camiye, minaresi olmayan caminin içerisinde yer alan el bezemesi resimler normal bir cami süslemesinin çok dışında. Evler gibi cami yapımında da köyün doğal çevresinden elde edilen doğal malzemeler kullanılırken yörenin kültürünü ve coğrafyasını anlatan duvar resimleri eşsiz kültürel miraslar. Fotoğraf 4-5’te göreceğiniz gibi duvarda yörede yetişen birçok bitki türü resmedilmiş. Her bir duvar ve el bezemesi bu resimler tek tek incelenirken ince ahşap işçiliği de dikkatinizi çekecek. Öyle ki cami girişindeki ahşap kapı bile durup zarafeti incelemenize ihtiyaç duyduracak. Caminin içi size başka bir maceraya çıkarıyor.

Köyün başınızı döndürdüğünü hisseder gibiyim o yüzden güzel mazaraya karşı Mehmet abinin çayında veya Türk kahvesinden yudumlamak üzere sizi caminin hemen yanındaki meydana alayım.  Meydan dedim ama Lübbey’de öyle geniş bir düzlük meydan hayal etmeyin, en fazla beş on kişinin yan yana durabileceği küçücük eğimli bir yamaç burası. Şirinliğiyle böyle meydan olur mu dedirtirken köy sizin için başka sürprizlere sahip.

Bu meydancıkdaki Mehmet Abi’nin kahvehanesinde köyün manzarasını izleyip lezzetli çayı yudumlarken köyün sakinleri sizinle sohbet etmeye gelmiş olacak. Köyün son kalan sakinleriyle manzaraya karşı yaptığınız hoş sohbetin ardından kameranızla birlikte efsanelerin peşine düşmeye hazırsınız. Kayrak taşlı dar sokaklarda yürürken kendinizi efsaneleri, terk edilmişliği ve hayatı düşünürken bulursanız şaşırmayın. Köyün atmosferi ve sessizliğini kuşların cıvıltıları bölerken kavakların hışırtısını size taşıyan esinti teninize hafifçe dokunacak ve parmaklarınız deklanşörde köyün doğayla eşsiz uyumunu ölümsüzleştirecek. Sakinliğin ve huzurun sokaklarındaki gezintiyle sarhoş olmuş ruhumuzla yeniden bir araya gelmek üzere sözleşip vedalaşıyoruz Lübbey’le.

Gitmeden önce bilmeniz gerekenler

Lübbey’de herhangi bir yeme-içme yeri yok sadece Mehmet Abinin kahvehanesi var bu sebeple Lübbey ziyaretiniz için yanınızda yemeğinizi götürmenizi tavsiye ederiz. Yoksa en yakın köye gidene dek beklemek zorunda kalabilirsiniz. Bir dönem köy pansiyonu şeklinde açılan bir işletme genelde kapalı internette buna dair bilgi görürseniz de gittiğinizde kapalı olma ihtimali çok yüksek olduğu için yanınıza yemek için bir şeyler almanızı tavsiye ederim.

Lübbey’e doğru yamacı tırmanırken bir iki terkedilmiş köy göreceksiniz onları Lübbey sanmayın. Bu köyler Rahmanlar vadisine yapılan baraj sebebiyle su altında kalacak/kalmakta olan köyler. Ancak tahliye edilmiş bu köylerde de güzel fotoğraf kareleri yakalayabilirsiniz.

Nasıl gidilir?

İzmir merkezden arabayla yola çıkarsanız 1 saat 52 dakikalık, yani yaklaşık 2 saatlik, bir yolculuk sizi bekliyor. Ödemiş’e doğru yol alırken Ödemiş şehir merkezine girmeden Karadoğan köyüne doğru dönmelisiniz. Karadoğan köyünden Üzümlü köyü ve Bebekler Köyüne doğru yolculuğunuza devam edin. Sonrasında Lübbey sizi karşılayacak. Lübbey sakinlerinin bugün yerleştiği Çamyayla ise Lübbey’den biraz daha yukarıda. Çamyayla’yı da görmek isterseniz biraz daha yukarı çıkabilirsiniz.

Toplu Taşıma ile Lübbey’e gitmek isterseniz demiryolu ve karayolu olarak iki tercihiniz mevcur. İzmir otogardan kalkan İzmir Turizm otobüsleri ile Ödemiş merkeze geliyorsunuz. Aynı varış noktası demiryolu için de geçerli, Basmane’den kalkan Ödemiş-Basmane trenleri ile Ödemiş son durak’ta iniyorsunuz. Otogar ve tren istasyonu yan yana, kent merkezine vardıktan sonra Lübbey’e çıkmak için Çamyayla’ya giden minübüslere binerek köye ulaşabilirsiniz. Fakat bu minübüsler ancak sabah ve akşam saatlerinde çalıştığı için merkezden köye gitmek için taksi alternatifini değerlendirmek zorunda kalabilirsiniz ki bu da biraz maaliyetli olur. Çünkü Lübbey Ödemiş merkezden 13 km. uzaklıkta.

İnstagram hesabım: https://www.instagram.com/seval_durmus/?hl=tr

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu girin
Lütfen adınızı girin